Vertigonun tanımı “Baş dönmesi” şeklinde yapılabilmektedir. Vertigo nedir sorusuna yanıt arayan insanlar bu yazıdan yardım alarak vertigoyu ve alt faktörlerini detaylı şekilde öğrenebilmektedir. Başın istemsiz olarak dönüyor gibi algılanması bazı egzersizlerin düzenli olarak yapılması sayesinde hafifleyebilmektedir. Günlük hayatta zor bir duruma sokabilen bu sorun duran cisimlerin hareket ediyormuş gibi algılanmasına neden olmaktadır.
Vertigo tedavilerinde en fazla bu alana özel olarak geliştirilen ilaçlar kullanılmaktadır. İlaçlara destek olarak egzersizlerin de yapılması önerilmektedir. Vertigo ile ilgili profesyonel destek almak isteyen ve tedavi süreçlerini öğrenmek isteyen insanlar merkeze gelerek müsait aralıklarında bir randevu oluşturabilmektedir.
Genel vertigolarda bireyler nesne, insan ya da daha farklı canlıları sürekli daire çiziyormuş gibi hissedebilmektedir. Bu sorunu hastalıklar arasında saymak yerine semptomlar arasında saymak çok daha yararlı olacaktır. Kulağın bazı bölümlerinde yer alan bu semptom, insanların günlük yaşamına zarar verebilmektedir. Vertogonun kulakta en fazla etki gösterdiği bölge iç kulaktır. Sinir yolaklarında ortaya çıkan vertigo geçici bir durumdan kaynaklanmaktadır. Bazı insanlarda uzun süreli olabilen vertigo, bazı insanlarda ise kısa sürmektedir.
Kulak Bölümleri ve Vertigo
Kulağın kısımları dış kulak, orta kulak ve iç kulaktan kaynaklanmaktadır. Dış kulakta kulak kepçesi, kulak yolu ve kulak zarı yer almaktadır. Bu kısmın en temel görevi ses dalgalanmalarını toplayarak kulak zarı ve kanala doğru şekilde yönlendirmektir. Girişten itibaren 3,5 ile 4 cm uzunluğunda olan dış kulak, salgı bezlerinden oluşmaktadır. Dış kulakta yer alan salgı bezleri buşon adında bir salgı salgılamaktadır. Buşonun halk arasındaki adı kulak kiridir. Dış kulak yolu hastalıklarında oluşan duyu kayıpları geçicidir. Ayrıca bu kayıpların her birinin tedavisi de mümkündür.
Orta kulak, içinde hava dolu bir odacığa sahiptir. Odanın penceresinde esnek bir yapı olan zar yer almaktadır. Odaya hava girmesini sağlayan bir adet kapı mevcuttur. Bir ucu genze uzanan östaki kanalı orta kulakta yer almaktadır. Östaki borusu kulak boşluğu ve genzi birbirine bağlamaktadır. Bu boru yutkunma hareketi ile açılmakta ve kulak içine hava girişini desteklemektedir. Kulak zarı arkasında birbirine tutunan 3 kemikçik bulunmaktadır. Bu kemikçikler sırası ile çekiç, örs ve üzengidir. Çekiç, zara yapışık olan kemik demektir. Üzengi ise vücuttaki en minik kemik olup anne karnında gelişimini ilk sırada tamamlamaktadır. Dışardan gelen sesler zarın titreşimini sağlamaktadır. Titreşim orta kulaktaki kemikçiklerden iç kulaktaki kemikçiklere aktarılmaktadır. Orta kulak hastalıklarından kaynaklı işitme sorunları cerrahi operasyonlar ile ya da ameliyatlar ile tedavi edilebilmektedir. Bu tedavi bazı durumlarda tamamen bazı durumlarda ise kısmen yapılabilmektedir.
İç kulak, temel olarak iki kısımdan oluşmaktadır. Bu kısımlardan ilki işitme merkezi iken diğeri denge merkezidir. İki bölüm farklı noktalardan birbirine bağlıdır. İç kulak, şakak kemiği içine yerleşen kanallardan oluşmaktadır. Sistem, özel bir sıvı ile doludur. İşitme ve denge merkezindeki sinir uçları beyinde bir devam niteliği oluşturmaktadır. Sinir dokusu zarar görür ise iyileşme özelliği ortadan kalkacaktır. Vertigo bu bölümden kaynaklı olarak ortaya çıkmaktadır.
Kulakta Salyangoz
Kulakta salyangoz kısmı orta kulaktan gelen ses titreşimlerinin algılanmasını sağlamaktadır. Bu kısımda gelen ses titreşimleri titrek ve tüylü hücreler tarafından algılanmaktadır. Bu sayede enerji elektriksel olarak kullanılabilmektedir. İşitme sinirleri elektriksel enerjinin kullanımı ile görevlidir. İç kulak sinir dokusunun tahribatı işitme kayıplarına neden olabilmektedir. Erken düzeyde fark edilen kayıplar için işitme kayıpları geçici olabilir iken geç fark edilen dokularda bu kayıp kalıcı olacaktır.
İç kulak hasarında işitme kayıpları ve çınlama ortaya çıkmaktadır. Çınlama bazı durumlarda tiz ya da uğultu şeklinde de duyulabilmektedir. Kalıcı işitme kayıplarında bazı durumlarda dışardan yerleştirilen işitme cihazları tedavi seçeneği olabilmektedir. Bazı durumlarda ise iç kulağa yerleştirilen koklear implant ve buna benzer cihazlar düzenleme işlemini gerçekleştirebilmektedir.
Kulakta Denge Merkezi
Kulağın denge kısmı içerisinde iki adet denge odacığı ve üç adet de yarım daire kanalı yer almaktadır. İçi sıvı dolu kapalı borucuklar sisteminden oluşan bu kısım iki ayak üstünde denge durulabilmesini sağlamaktadır. Değişen hareketler sırasında ortaya çıkan yeni konumlara adapte olunabilmesi için merkez tarafından destek sağlanmaktadır. Her iki denge odacığı da hareket esnasında simetrik yönlere ilerlemektedir. Denge merkezi uyarıldığında ya da hasar oluşturduğunda vertigo ortaya çıkmaktadır.
Baş dönmesi adı ile de bilinen vertigo kişinin hem kendisini hem de çevresindekileri dönüyormuş gibi algılamasını sağlamaktadır. Rotasyonel bir baş dönmesi olarak tanımlanabilen vertigo bazen çok hafif olmakta bazen de bulantı ve kusma ile seyredebilmektedir. Vertigonun bir hastalık olarak değil de belirti olarak algılanması, ana nedenin bulunması için büyük bir öneme sahiptir. Bazı durumlarda kendiliğinden geçen vertigo bazı durumlarda ise ilaçlar yardımı ile iyileşebilmektedir. Vertigolardan bazılarının ise cerrahi şekilde iyileştiği bilinmektedir. İç kulakta ortaya çıkan kalıcı hasarlar denge merkezlerinin görevi üstlenmesi sayesinde tamamen iyileşmektedir. Hasarın iki denge merkezinde de yaşanması durumunda denge sorunları kalıcı şekilde baş göstermeye başlayacaktır.
Vertigo Çeşitleri
Vertigoda türler genellikle vertigonun yerine bağlı şekilde ayrılmaktadır. Vertigonun iki türü şu şekilde gruplandırılabilmektedir:
- Çevresel vertigo: Diğer bir ismi ile periferik vertigo olarak bilinen bu sistem, vertigo hastalarının büyük bir çoğunluğunu oluşturmaktadır. Genellikle iç kulakta meydana gelen sorunların oluşumu bu kısımdan kaynaklanmaktadır. Baş dönmesi ile kendini belli eden çevresel vertigolar, insanların dikkat etmesi gereken rahatsızlıklar arasındadır. Yer çekiminin sağlanması için çevresel sistemin önemi büyüktür. Çevresel sistemde yer alan iç kulağın hasar alması durumunda yer çekimi algılanmakta zorluk yaşanacaktır.
- Merkezi vertigo: Santral vertigo adı ile de bilinen bu baş dönmesi türü, denge merkezlerindeki harabiyetlerden kaynaklanmaktadır. Beyin kökü, beyincik gibi önemli organların sinir sistemindeki görevleri oldukça büyüktür. Beyin kökünde ya da beyinde oluşan sorunlar merkezi vertigo semptomları arasında sayılabilmektedir. Merkezi vertigo oranı diğer vertigolardan çok daha düşüktür.
Vertigo Belirtileri
Vertigoda belirtiler kontrol edilerek insanların vertigoya sahip olup olmadıkları anlaşılabilmektedir. Eğer bir insan durağan nesneleri hareket ediyormuş gibi algılıyor ise bu durum ilk olarak baş dönmesini akla getirmektedir. Vertigolu bireylerde ayrıca kolay geçmeyen bir sersemlik hissi baş göstermektedir. Bu insanlar ayakta durmakta zorlanırlar ve denge kuramazlar. Baş ağrısı ve çınlama gibi belirtiler de vertigoya aittir. Akut hareketler sonucunda insanların yol tutuyormuş gibi algılaması vertigo durumlarında meydana gelmektedir. Tüm bunlara ek olarak kulakların tınlaması, dolgunluk hissi, gözlerin sağa ve sola kayması, bilinç dışı olarak yapılan hareketler de vertigoyu düşündürmektedir.
Sonucunda Vertigo Oluşan Rahatsızlıklar
Vertigo ile bağlantılı hastalıklar aşağıdaki maddelerde açıklanmıştır. Bu hastalıkların temelinde çevresel ve merkezi sinir sistemi bulunmaktadır. Bazı hastalıklar ise beyin kökü ve beyincik temelli oluşmaktadır:
- BPPV: İyi huylu paraksimal pozisyonel vertigo olarak adlandırılan bu hastalıkta baş dönmesinin ortaya çıkması yüksek bir ihtimaldir. İç kulak temelli oluşan BPPV otolit organların görev yapması ile ilişkilendirilmektedir. Sıvı kristal ve kalsiyumun normal alanlarını terk etmesi BPPV oluşturmaktadır. Bu maddeler olması gereken yerden çıkarak yarım daire kanallarına düşmektedir. Bu durum kanallarda duyarlılık oluşturmakta ve sağlığı olumsuz şekilde etkilemektedir. Kristallerin yerlerinde meydana gelen değişim pozisyon sağlamada zorluk yaşanmasına neden olmaktadır. BPPV sırasında gelen baş dönmeleri genel olarak bir dakikadan daha kısa sürmektedir. Baş dönmeleri yalnız ilerlememekte ve mide bulantısı şeklinde kendini göstermektedir.
- Kolesteatom: Vücutta ortaya çıkan bazı enfeksiyonların zaman içerisinde yol açtığı hastalıktır. Orta kulak içerisinde gelişen bu rahatsızlık kanseröz yapıda olmayan ancak zaman içerisinde büyüyebilen bazı yapılar içermektedir. Ben benzeri yapılar özellikle kulak zarının arkasında kendini göstermektedir. Yapılar zaman içerisinde kemiklerde hasar oluşturmakta ve yol açtığı baş dönmesi sayesinde sağlığı olumsuz şekilde etkilemektedir.
- Meniere: Kulak içerisinde oluşan hastalık genel olarak sıvı birikimi ile ilişkilendirilmektedir. Hastalığın sonucunda belirli şekillerde baş dönmesi meydana gelebilmekte ve çeşitli ataklar baş gösterebilmektedir. Hastalık taşıyan bireyler işitme kayıplarının yol açtığı çeşitli sorunlar ile mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Genel olarak 40 yaş ile 60 yaş arası grupta oluşan meniere, oto immün nedenlere dayandırılmaktadır. Damarlarda ortaya çıkan daralmalar, meniere tetikleyicisi şeklinde kendini gösterebilmektedir.
- Labirentit: Kulak içerisinde oluşan bu sorunda denge ve işitmeden sorumlu sinirler doğrudan etkilemektedir. Sinirlerin etkilenmesi labirentit kısımlarda da görülmektedir. İltihaplanma sonucunda sinirlerde oluşan bozulmalar baş hareketlerine de etki etmektedir. Labirentit hastalığına yakalanan kişiler ortaya çıkan vertigo semptomları ile baş ağrısına, kulak çınlamalarına ve daha farklı sorunlara katlanmalıdır. Bu durum bireylerin hayat kalitelerinde düşüş ortaya çıkaracaktır.
- Vestibüler Nörit: Sinirlerin iltihabı sonucunda oluşan bu rahatsızlık bulanık görme ile paralel ilerlemektedir. Mide bulantısı semptomu da vestibüler nöritten kaynaklı olabilmektedir. Bireylerin işitme duyularının kaybına yol açmayan bu hastalık, denge bozulmaları şeklinde kendini göstermektedir.
Pozisyonel Vertigo
BPPV akut olarak ortaya çıkan ve baş hareketlerinin kontrol edilememesi gibi belirtilere sahip olan bir hastalıktır. Akut ortaya çıkan şiddetli dönme ile karakterizedir. Hastaların eğilip kalkması, yatakta dönüp durması gibi nedenlerden kaynaklı ortaya çıkabilen bu sorun 30 saniye ile 40 saniye arasında süren baş dönmeleri şeklinde kendini göstermektedir. Pozisyonel vertigonun ortaya çıkışı hasta için korkutucu olsa da zaman içerisinde hastanın bu hastalığa alıştığı görülmektedir.
Hastalığın altında yatan nedenler arasında iç kulaktaki denge kısmının otokonilerinin hasar alması yer almaktadır. Halk arasında denge kristalleri olarak da bilinen otokonikler yerlerinden koparak yarım daire kanallarına düşmektedir. Kristallerin hangi yarım daire kanallarının içine düştüğüne bağlı olarak baş dönmesi ortaya çıkmaktadır. Dönmeden en sık etkilenen kanal arka yarım daire kanallarıdır.
Pozisyonel vertigo her yaş grubunda ortaya çıkabilen bir sorundur. Ancak hastalığın özellikle 65 yaş üstü insanlarda daha sık görüldüğü saptanmıştır. Hastalığın tanısında hastalar spesifik pozisyonlara alınmaktadır. Bu esnada pozisyonel testler uygulanarak işlem tamamlanmaktadır. Tanı sırasında sıklıkla kullanılan testlerden biri Dix Hall-Pike isimli testtir. Test esnasında ilk olarak hastanın bir sedyeye oturması sağlanmaktadır. Ardından baş sağa çevrilmekte ve başın bu pozisyonu koruyacağı şekilde hızla yatırılması sağlanmaktadır. Testte baş bir miktar sedyeden sarkıtılmaktadır. Bu esnada doktor hastanın gözlerini Frenzel Gözlüğü yöntemi ile incelemektedir. Bu incelemenin yapılması nistagmus adı verilen göz hareketleri için önemlidir. Testin son aşamasında hastanın yeniden oturur pozisyona getirilmesi sağlanmaktadır. Baş, karşı tarafa bakar şekilde çevrilmektedir. Bireyin hasta olması durumunda çınlayan kulağın pozisyonuna bağlı olarak nistagmus ortaya çıkacaktır.
Kolesteatom
Kolesteatomun orta kulak boşluğunda oluşan bir cilt epitelinin kontrolsüz olarak büyümesi anlamına gelmektedir. İyi huylu tümörlerden sayılabilen bu durum, kist ya da kese oluşumuna katkı sağlamaktadır. Kanser olmamasına rağmen doku devamlı olarak büyümekte ve kitle etkisi ile çevre dokulara baskı yapmaktadır. Çevre dokular bu baskıya bağlı şekilde tahribat ortaya çıkarmaktadır. Tahribatlar zaman içerisinde işitme kayıplarından baş dönmesine, yüz felcinden menejite kadar pek çok soruna evrilebilmektedir.
Kolesteatomun temel oluşum nedeni sayılabilecek iki faktör bulunmaktadır:
- Konjenital kolesteatom: Fetal gelişim esnasında yanlış yapılan yönlendirmeler bazı artıklar meydana getirmektedir. Bu durum kulak zarında gelişmekte ve oldukça geç fark edilmektedir.
- Edinsel kolesteatom: Sonradan kazanılan epitel doku büyümesidir. Edinsel kolesteatomun iki temel nedeni bulunmaktadır. Birincisi kulak zarında çökmelerin ceplerde gelişmesidir. İkinci neden ise kulak zarının delinmesi durumunda dış kulak yolu epitellerinden kaynaklanmaktadır. Dökülen epitel artıklar cerrahi işlem sırasında epitelden kolesteatoma dönüşebilmektedir.
Kolasteatom hastalığnın bazı temel belirtileri mevcuttur. Bu belirtiler arasında şu faktörler yer almaktadır:
- Aralıklı şekilde oluşan sürekli kulak akıntısı,
- Kulaklarda ağrı,
- Akıntının kökü bir kokuya sahip olması,
- Baş ağrısı,
- Baş dönmesi,
- Yüzde meydana gelen uyuşma hissi,
- Hissizlik ve bazı durumlarda felç gibi belirtileri vardır.
Kolesteatom için tanı koyma sırasında uzmanların yararlandığı parametreler şu şekildedir:
- Hastanın anamnezi,
- Kulaklarda yapılacak olan fiziksel muayene,
- Kulaklarda yapılacak olan endoskopik muayene,
- Odyogram işitme testi,
- BT kemik bilgisayarlı tomografi,
- MR kemik difüzyon rezanans,
- Komplikasyon kronik otit durumunda önemli tetkikler.
Kolesteatom Tedavisi
Kolesteatomun tedavisi için genel olarak ağrı kesici ve antibiyotikler tercih edilmektedir. Bu hastalığın tanısı kesin olarak konulduktan sonra cerrahi işlemlere de gerek duyulabilmektedir. Kesin tanının konulması için temizlenen parçanın patolojiye gitmesi gerekmektedir. Ameliyat tipini kolesteatom genişliği, insanlarda ortaya çıkan parametreler ve bu hastalığın çevre dokularda yaptığı hasar etkilemektedir. İnsanlarda kolesteatom tanısı için bakılan belirtiler şu şekildedir:
- Mastoidektomi,
- Mastoidektomi timpanoplasti,
- Mastoidektomi,
- Timpanoplasti,
- Kemik zincir onarımı,
- Timpanoplasti,
- Radikal ameliyatlar.
Ameliyat ile hastalığın tam olarak iyileştirilmesi ve hasarların düzeltilerek vücudun eski haline getirilmesi hedeflenmektedir. Hastalar kaybettikleri işitme duyularını yeniden kazanarak daha sağlıklı bir hayat yaşayabilmektedir.
Hastalığın tedavisinde ilk amaç hastalığın tamamen bitilmesi iken ikinci amaç ise hasta rekonstrüksiyonunu sağlamaktır. Bazı durumlarda tek ameliyat yeterli iken bazı durumlarda iki ameliyata gerek duyulabilmektedir. Kolesteatomlu hastalar ömür boyunca tedavi edilseler bile kontrol altında tutulmalıdır.
Meniere Nedenleri
Menierenin sebepleri henüz net olarak belli değildir. Ancak hastalığın ortaya çıkmasında kalıtımın rol oynadığı düşünülmektedir. Buna ek olarak hastanın hayatındaki geçmiş dönemde yaşanmış olaylar da meniereye neden olabilmektedir. İç kulakta meydana gelen hasarlar bazı durumlarda meniere tetikleyicisi olabilmektedir.
İç kulakta salyangoz isimli bir denge organı mevcuttur. Bu organda 3 bölüm yer almaktadır. Bu bölümlerin ikisi perilenfatik sıvı isimli potasyum dolu bir sıvıya sahiptir. Sıvının türleri faktörlere bağlı olarak iç kulakta birtakım basınç yükselmelerine neden olmaktadır. Bu da meniere hastalığını oluşturmaktadır. Sebebi her ne kadar tam olarak bilinmese de alerji ve enfeksiyonlar da sıvı üretimine neden olmaktadır.
Meniere Belirtileri
Menierenin belirtileri şu faktörlere bağlı olarak oluşabilmektedir:
- Tinnitus kulak çınlaması,
- Tek taraflı yaşanan işitme kaybı,
- İnsanların çevrelerindeki eşyaları dönüyor gibi algılaması,
- Baş dönmeleri,
- Mide bulantıları,
- Kusmalar,
- Vertigo (Hastaların en sık şikâyet ettiği belirtidir. Bunun nedeni öncesinde herhangi bir belirti vermeden bir anda baş dönmesi yaşanmasıdır. Saatlerce ya da günlerce devam eden bu durum kalın sesleri duymada sorun yaşanmasına neden olmaktadır. Vertigoda işitme kayıpları ilk aşamada yalnızca atak ile birlikte görülmektedir. İlerleyen yıllarda ise bu kayıplar daha kalıcı bir forma bürünmektedir. Pek çok hasta kulakta basınç hissi tarif etmektedir.),
- Hastaların yüzlerinde solgun bir ifade,
- Sık sık ya da belli aralıklar ile yaşanan terleme durumu,
- Nistagmusun gözlerde bir çeşit titreme oluşturması,
- Ani olarak beliren ve beklenmeyen atak oluşumları,
- Atakların 10 dakika ile 20 dakika arasında sürmesi,
- Hastalarda zaman içerisinde depresyon ve aksiyetenin baş göstermesi.
Meniere Tanısı ve Tedavisi
Menierenin tanılanması için Kulak Burun Boğaz alanında uzmanlaşmış bireylerden destek alınması gerekmektedir. Tanı sırasında doktor ilk aşamada hasta şikayetlerine başvurmaktadır. Hastalıkların geçmişi ve ailede genetik bir yatkınlık olup olmadığı gibi sorular hastaya yöneltilmektedir. Yara alma ya da enfeksiyon oluşumları gibi nedenlerin dışlanabilmesi için hastaların kulakları özel cihazlar ile incelenmektedir. Bu işlemin ardından meniere tanısı için yapılan işlemler şu şekildedir:
- Hastanın kulakları cihazlar ile incelendikten sonra hasta işitme testine tabi tutulmaktadır. Ardından da denge testi, MRG ve BT gelmektedir. Bu sayede çeşitli beyin görüntüleme yöntemleri ön plana çıkacaktır.
- İç kulakta artan sıvı basıncının ölçülmesi için elektrokokleografi cihazından yararlanılmaktadır. Bu cihaz sayesinde basıncın dengelenmesi ve takibi mümkün kılınmaktadır.
- Meniere hastalığının nedeni bilinmemektedir. Bu nedenle kesin bir tedavisi de mevcut değildir. İyileştirme yönelik yapılan işlemlerde asıl amaç, belirtilerin minimum seviyeye indirilmesidir. Ayrıca hastanın mümkün olan en hızlı iyileşmeyi sağlaması için de çeşitli tekniklere başvurulmaktadır.
- KBB uzmanları konu ile ilgili kan dolaşımını teşvik eden solüsyon uygulaması kullanmaktadır. Buna ek olarak kusma ve bulantı gideren ilaçların da hastaya verildiği gözlenmektedir.
- Hastalar genel olarak aldıkları ilaçlardan fayda sağlamaktadır. İlaç tedavisine başlandıktan sonra yaklaşık 1 yıl içerisinde atakların etkisi kaybolabilmektedir. Meniere tedavilerinin yanı sıra psikolojik desteğin de önemi büyüktür.
Eğer siz de kendiniz ya da yakınınız ile ilgili yukardaki belirtilerden birine ya da birkaçına sahip iseniz meniere hastası olabilirsiniz. Bu durumda tanı ve tedavi konusunda alanında uzman insanlar ile görüşmeniz faydalı olacaktır.
Labirentit Belirtileri
Labirentitin belirtileri temel olarak 3 grupta toplanmaktadır. Birinci grup baş dönmesini, ikinci grup işitme kaybını, üçüncü grup da baş dönmesi hissini oluşturmaktadır. Bir iç kulak enfeksiyonu olan labirentit, koklea ve denge adlı kısımlarda oluşan sorunlardan kaynaklanmaktadır. Vestibüler kısımlar iç kulakta oluşan denge kontrolü hakkında beyni uyarmaktadır. Bu kısmın iltihaplanması akla vestibüler nöriti getirmektedir.
Labirentit hastalığında genel olarak kulağın iç yapısında bir hassasiyet meydana gelecektir. Hastanın daha önce geçirdiği üst solunum yolu enfeksiyonları viral hastalıklara maruz kalmanın bir sonucudur.
Hafif düzeyde geçirilen labirentit belirtileri bazı dönemlerde kendini tekrarlayabilmektedir. Hastalığın ciddi geçirilmesi insanların ayakta bile duramayacakları hissini yaşatmaktadır. Bu nedenle bazen bu durum inme ile karıştırılabilmektedir. Labirentitin yukarda sayılmayan belirtileri aşağıda yer almaktadır:
- Yüksek ateş,
- Kulaklarda oluşan ağrı,
- Hafiften ağıra doğru oluşacak işitme kaybı,
- Kulaklarda çınlama,
- Kulaklarda tıkanma hissi,
- Bulanık görme,
- Kusma ya da mide bulantısı,
- Çift görme.
Labirentit Nedenleri ve Teşhisi
Labirentit hastalığının sebepleri genel olarak üst solunum yollarından kaynaklanmaktadır. Enfeksiyonların yol açtığı viral durumlar labirentiti meydana getirmektedir. Nadir olarak ortaya çıkan nedenler şu şekildedir:
- İlaçların yan etkisi,
- İnme,
- Tümör oluşumu,
- Menenjit,
- Orta kulak enfeksiyonu,
- Alerji durumu,
- Kulaklarda meydana gelen yaralanmalar.
Kişinin doktoru labirentit hastalığından şüphe duyar ise hastasından isteyebileceği bazı testler bulunmaktadır. Bu testler arasında epley manevrası, işitme testi, kulak enfeksiyon kontrolü ve kan basıncı kontrolü yer almaktadır. Epley manevrasında bireylerden başın hızlı hareketlerinin yapıldığı fiziksel muayene istenecektir. Doktorun menenjit ya da felç gibi bir durumdan şüphelenmesi durumunda ise hastanın yaptırması gereken testler şu şekildedir: EEG, MRI ve BT.
Labirentit Tedavisi
Labirentit hastalığında tedavi seçenekleri labirentit teşhisi konan hastalara uygulanmaktadır. Basit düzey seyreden hastaların labirentit teşhisi sonrasında 2 ay içerisinde kendiliğinden düzelebilmesi mümkündür. Ancak şiddetli labirentit vakalarında böyle bir durum söz konusu değildir. Kişilerin mutlaka doktor tavsiyesine uygun olarak ilaç ya da bakteriyel enfeksiyon tedavisi görmesi gerekmektedir. Bakteriyel enfeksiyon tedavisi labirentitin nedenine bağlı olarak önerilmektedir. Bazı durumlarda KBB uzmanları hastaların şu ilaçları almasını ya da şu yöntemleri uygulamasını isteyebilmektedir:
- Şiddetli baş dönmesine iyi gelecek ilaçlar,
- İç kulak iltihabını etkileyen ilaçlar,
- Kortikostroidler,
- Mide bulantısı önleyici ürünler,
- Antibiyotik ve enfeksiyon önleyici ilaçlar,
- Bol su tüketimi,
- Baş dönmesi atakları sırasında dinlenme,
- Sigara ve alkolden uzak bir yaşam,
- Aşırı ışıklı ortamlardan uzak durma.
Vestibüler Nörit Belirtileri
Vestibüler nöritte belirtiler iç kulakta yer alan denge organlarından kaynaklı oluşmaktadır. Beyne giden sinirlerin iltihaplanması sonucunda vestibüler nörit ve vertigo oluşumu görülmektedir.
Vestibüler nörit insanlarda baş dönmesi, bulantı, kusma ve dengesizlik gibi sorunlar oluşturabilmektedir. Bu hastalıkta sinir dokularının iltihaplandığı ve virüslerin bu duruma neden olduğu düşünülmektedir.
Hastalığa ait belirtiler genel olarak akut gelişmektedir. Ardından birkaç gün sonra alevlenme görülmektedir. Bu durumda baş hareketlerinin de şiddetli olması beklenmektedir. Hastalığın belirtileri birkaç gün sonra azalmaya başlasa da geçmesi çoğu zaman ayları bulabilmektedir. Hastalığın belirtileri arasında genel olarak şu maddeler yer almaktadır:
- Vertigo,
- Konsantrasyon bozulmaları,
- Dengesizlik hissi,
- Yürümede yaşanan güçlük,
- Kusma,
- Görmede yaşanan güçlük,
- Okumada yaşanan zorluk,
- Bakışın sabitlenmemesi ve cisimlerin hareket etmesi.
Vestibüler Nörit Tanısı ve Tedavisi
Vestibüler nöritte tanı sırasında ilk olarak diğer baş dönmesi nedenlerinin ekarte edilmesi amaçlanmaktadır. Denge sinirlerinin iltihaplandığını kanıtlamak için bazı tetkiklerin yapılması gerekmektedir. Vestibüler nörit tanısında ekarte edilmesi gereken nedenler şu maddeler ile açıklanabilmektedir:
- İç kulakta oluşan iltihap,
- İnme ya da buna benzer nörolojik bozulmalar,
- Kalpte meydana gelen dolaşım bozulmaları,
- Kafada travma oluşumu,
- İlaçlara ya da kullanılan farklı maddelere bağımlı bir tutum.
Vestibüler nöritin ağır şekilde hissedilmesi doktorların hastalara bazı ilaçlar önermesini sağlamaktadır. Önerilebilecek ilaçlar şu şekildedir:
- Baş dönmesinin azaltılmasını hedefleyen bazı ilaçlar: Diazepam vs.
- Bulantının azalmasına yönelik verilen ilaçlar: Prometazin vs.
- Sinirdeki iltihap durumlarını azaltmak amacı ile kullanılan kortizon ve türevleri,
- Antivirüs etkili ilaçlar.
Yukarda yer alan ilaçların en fazla 3 gün kullanımı önerilmektedir. Baş dönmesinin uzun bir dönem baskılanması beynin baş dönmesini düzeltmek amacı ile kendiliğinden hareket etmemesine neden olacaktır. Bu durum da baş dönmesinin uzamasına yol açabilecektir.
Vestibüler Nörit İçin Egzersizler
Vestibüler nörit egzersizleri hastalığın yoğun şekilde hissedildiği dönemlerde değil de hastalığın biraz daha hafiflediği dönemlerde önerilmektedir. Bu egzersizler sayesinde beynin simetrisi bozulan kısımların dengede durması kolaylaşacaktır. Egzersizler baş dönmesi şiddetinin hafiflemesini sağlar iken aynı zamanda dengesizliğin hafiflemesini de saplayacaktır.
Kişilerin hangi egzersizleri yapması gerektiği ile ilgili alanında uzman bir doktora danışması en iyisi olacaktır. Gerekli durumlarda ise denge rehabilitasyonlarından yardım alınarak daha hızlı iyileşme sağlanabilmektedir. Rehabilitasyondan görülen yararlanılan değerlendirilmesi için çeşitli ölçüm kriterleri bulunmaktadır.
Sifiliz
Sifilizin tanımı “Treponema pallidum adlı bakterinin yol açtığı bir hastalık” şeklinde yapılabilmektedir. Vertigo nedir ve sonucunda hangi hastalıklara neden olabilmektedir sorusunun cevabı şu şekildedir:
- Sfiliz,
- Ataksi,
- Nörinom,
- Kulakta sıvı birikimi,
- İnme,
- Zona,
- Kulakta genişleme.
Frengi hastalığı olarak da bilinen sfiliz, vücudun çeşitli dokularında büyük hasarlara neden olabilmektedir. Yol açtığı enfeksiyonlar ile birlikte yayılan bu hastalığın en iddialı bulaş yolu cinsel ilişkidir. Sifiliz ayrıca kan yolu ile bir insandan diğer insana geçebilmektedir. Bu nedenle dikkatli olunması gerekmektedir.
Sifiliz hastalığı bulaşan kişi kısa ve uzun vadeli olarak pek çok sağlık sorunu ile baş etmek zorundadır. Bu hastalığı taşıyan kadınlar gebelik sırasında ve doğum anında bebeklerine bu hastalığı verebilmektedir. Bu nedenle kadınların hamilelik süreçlerini bir uzmanın kontrolünde geçirmesi önerilmektedir.
Sifiliz Belirtileri
Sifiliz hastalığının belirtileri tanının oluşturulmasında önemli bir yere sahiptir. Hastada frengi oluşum riski üzerinde durulmakta ve bazı tetkiklere başvurulmaktadır. Sifiliz belirtileri hastalığın derecesinin anlaşılması açısından önemlidir. Aşağıda frengi adı ile de bilinen bu hastalığın belirtileri yer almaktadır:
- Halsizlik ve yorgunluk,
- Şankr,
- Ciltte dökülmeler,
- Saçlarda dökülmeler,
- Ateş,
- Kiloda düşüş,
- Boğazda kızarma ve ağrı oluşumu,
- Eklemlerde şiddetli ağrı,
- Düzenli olarak baş ağrısı,
- Görme duyusunda bozulmalar,
- İşitme kayıpları,
- Unutkanlık,
- El ve ayaklarda oluşan güçsüzlük hissi,
- İşitme kayıpları,
- Kemik dokularında oluşan deformasyonlar.
Ataksi ve Nedenleri
Ataksinin sebepleri ataksinin tedavisinde kullanılmaktadır. Bu hastalık yürüme, koşma ya da eşya kaldırma sırasında ani olarak oluşan kasların kontrol edilememe hissi olarak bilinmektedir. Hastalığın altında yatan nedenler farklı hareketleri etkileyebilmektedir. Örneğin göz kırpma, konuşma ya da yutkunma gibi durumlarda güçlük yaşanabilmektedir. Kalıcı ataksiler genel olarak beynin kas uyumunu sağlayan beyincikte oluşmaktadır. Beyincikte oluşan hasarlar ataksilere neden olmaktadır. Ataksi oluşum nedenleri şu şekilde ifade edilebilmektedir:
- Aşırı alkol tüketimi,
- Aşırı ilaç tüketimi,
- Tümör,
- İnme,
- Serebral pals,
- Çoklu skleroz,
- Beyinde ortaya çıkan dejenerasyon,
- Genetik şekilde geçen bazı genler.
Ataksi Belirtileri
Ataksi hastalığının belirtileri belli bir süre boyunca gelişebileceği gibi bir anda başlaya da bilmektedir. Birtakım nörolojik sorunların yaşanması ataksiye neden olabilmektedir. Ataksi belirtileri aşağıdaki maddelerde ifade edilmiştir:
- Koordinasyonun zayıflaması,
- Yutkunmada yaşanan zorluk,
- İstemsiz olarak göz kırpma,
- Konuşmada sorun,
- Sallantılı yürüme,
- Kekeme eğilimleri,
- Yemek yemede ya da yazı yazmada yaşanan zorluk.
Ataksi Risk Faktörleri
Atakside risk faktörleri en çok beynin koordinasyonunu etkilemektedir. Beyinde koordinasyon merkezi olan beyincik, sinir hücrelerinden meydana gelmiştir. Bu hücrelerde oluşan sorun ve tahribatlar ataksiye yol açmaktadır. Beyin sapı çevresinde yer alan beyincik iki parça halinde katlanan bir dokudur. Beynin bu kısmında denge, konuşma, görme ve yutkunma gibi hareketlerin kontrolü sağlanmaktadır.
Omurulikte meydana gelen hasar sonucunda da ataksi meydana gelebilmektedir. Bu durumu tetikleyen temel risk faktörleri şu şekilde özetlenebilmektedir:
- Beyinde travma: Kafa üzerine alınan belirli bir şiddetteki darbe omurilik ya da beyincikte hasar meydana getirebilmektedir. Bu durum serebellar ataksiye yol açabilmektedir.
- İnme: Beyinde oluşan durumlar kanama ve tıkanmaya neden olabilmektedir. Böyle bir durumda beynin bir kısmında kan akışı azalmaktadır. Bu durum oksijen eksikliğine neden olmakta ve beynin bazı hücrelerinin ölümüne yol açmaktadır.
- Otoimmun sorunlar: Çeşitli oto immün sorunlar, çoklu skleroz ve çölyak ataksi oluşumuna neden olabilmektedir.
- Enfeksiyon oluşumu: Ataksinin ender de olsa HIV ya da suçiçeği gibi hastalıklara bağlı gelişmesi mümkündür. Bazı durumlarda HIV ya da suçiçeği ataksinin iyileşme dönemine denk gelebilmektedir. Bu sebeple iyileşme süresi beklenenden daha uzun olabilmektedir.
- Paraneoplastik sendrom: Bağışıklık sisteminin genel olarak kanser ve türevlerine karşı verdiği savunma bazı durumlarda nasir görülen bozulmalara neden olabilmektedir. Bu durum genel manada paraneoplastik sendrom olarak tanımlanmaktadır. Ataksi, kanser teşhisinden önce de meydana gelebilen bir durumdur.
- Beyinde oluşan anomalili durumlar: Beyinde enfekte kısımlar ataksiye neden olabilmektedir. Beyinde oluşan iyi ya da kötü huylu büyümeler bazı durumlarda beyinciğe hasar verebilmektedir.
- Toksik reaksiyon: Ataksinin bazı ilaçların ve yatıştırıcıların etkisinde oluşmasıdır. Bu ilaçlar bazı insanlarda yan etkilere neden olabilmektedir. Toksik reaksiyon söz konusu olduğunda akla vitaminler de gelmektedir. Özellikle B6 toksisitesi nedenlerin saptanabilmesi için büyük bir öneme sahiptir. İlaçların kişilerin yaşlarının ilerlemesi yüzünden bazı durumlarda sorun oluşturması da mümkündür. Bu nedenle dozun azaltılması ve ilacın tamamen bırakılması gerekebilmektedir.
- Vitamin eksikliği: Aşırı şekilde tüketilen alkol ya da farklı nedenler vitaminlerin yeterli düzeyde emilememesini sağlayabilmektedir. Bu durum dolaylı olarak ataksiye neden olmaktadır.
- Tiroit oluşumu: Hipoparatroidizm ya da hipotroidizm gibi sorunlar zaman içerisinde hastaların ataksi geçirmesine yol açabilmektedir.
Ataksi Çeşitleri
Atakside türler dendiği zaman akla ilk olarak kalıtsal ataksiler gelmektedir. Bu tür ataksilerin bazı tür ve nedenleri kalıtsal bir yapıya sahiptir. Bu durumlar anormal proteinlerin gen ile doğumlarına işarettir. Genel olarak anormal proteinler beyincik ve omurilik işlevlerinin önüne geçmektedir. Bu durum bazen dejenerasyona yol açmaktadır. Hastalığın devam etmesi, insanların koordinasyon olarak daha kötü hissetmesine neden olacaktır.
Kalıtsal olarak gelişen ataksilerde anne ve babanın çocuklarına bir gen aktarımı söz konusudur. Anne ve babada bozukluk olmasa bile ortaya çıkabilen bu aktarım çekinik olarak meydana gelmektedir. Bu nedenle ailede belirli bir hastalık geçmişinin zorunluluğundan söz etmek mümkün değildir. Ataksi türlerinin hepsinde de zayıf bir koordinasyon meydana gelmektedir. Ancak bir ataksi türünü diğerinden ayıran en önemli durum belirti ve bulguların farklı olmasıdır.
Spinoserebellar ataksilerde kırk üzerinde otozomal dominant genine rastlanmıştır. Bu sayı hastalarda sabit kalmamakta, devamlı olarak yükselmektedir. Bu tür hastalıkta oluşan dejenerasyon tüm ataksi türlerinde yaygındır. Fakat diğer semptomların yalnızca bu türe özgü olduğu saptanmıştır.
Epizodik ataksi çeşidinde ilerleyici şeklinin tersinde aralıklar mevcuttur. EA1’den EA7’ye kadar uzanan farklı çeşitleri mevcuttur. 1 ve 2 numaralar en sık görülen tiplerdir. 1 numara saniyeler süren ataksi nöbetlerini oluşturmaktadır. Nöbetlerde stres ya da ani hareket tetiklenmektedir. Ayrıca kas seğirmesi de yer almaktadır. 2 numara genel olarak yarım saat sürmektedir. Uzun nöbetler hastaların yorgunluk hissini artırıcı şekildedir. Bu hastalığın belirtileri bazı hastalarda ilerleyen seviyelerde zamanla azalmaktadır.
Zona Hastalığında Belirtiler
Zonada belirtiler dendiği zaman akla ilk olarak kızarmalar, kaşınmalar ve buna benzer karakteristik özellikler gelmektedir. Kendini zaman içerisinde gösteren bu hastalık suçiçeğinden farklı olarak seyretmektedir. Genellikle gövde kısmında oluşan zona, bant şekilli lezyonlar olarak tanımlanabilmektedir. İçi su dolu olan kızarmalar zaman içerisinde iltihaplanabilmektedir. Bu durum hastalığın kuruma ve kabuklanma yapmasına neden olmaktadır. Zaman içerisinde dökülme ve kızarmalar ağır yaralanmalara dönüşebilmektedir. Bu da vücutta iz oluşumunu destekleyecektir. Zona hastalığına ait belirtiler aşağıdaki maddelerde sıralanmıştır:
- Yorgunluk,
- Halsizlik,
- Başın çevresinde oluşan ağrı,
- Ateş,
- Işığa karşı hassasiyet oluşumu,
- Yanma,
- Karıncalanma,
- Uyuşukluk hissi,
- Vücutta ortaya çıkan ağrılı ve sancılı kızarmalar,
- Mide bulantısı,
- Çeşitli kabartıların oluşumu.
Zona hastalığının tedavisinde zamanında yapılan girişimlerin önemi büyüktür. Hastalığa geç müdahale edilmesi yüzde ya da yüz çevresinde seyreden vakalarda yüz felcine neden olabilmektedir. Buna ek olarak görme ve işitme bozukluklar, enfeksiyon gibi belirtiler de görülebilmektedir.
Zona hastalığı virüsler ile bulaşıcı hale gelebilmektedir. Enfekte olan insanlar daha önce suçiçeği geçirmemiş ise zonaya yakalanma riskleri çok daha fazladır. Zona hastalığının semptomları uzun süreli olabilmektedir. Bu durumda hastalığın belirtilerine devamlı bir post herpatik ağrıların eklendiği görülebilmektedir.
HIV, kanser, zatürre ya da AIDS gibi nedenlerden kaynaklı olarak bazı insanların bağışıklık sistemleri çökebilmektedir. Bu durumda da semptomların şiddetli seyrettiği gözlenebilmektedir.
Zona Hastalığının Tedavisi
Zonanın tedavi edilmesi sırasında hastalara yapılan erken müdahale hayati bir öneme sahiptir. Hastalığın kontrol edilebilmesinde yapılan işlemlerin büyük bir önemi bulunmaktadır. Dökülmelerin başlamasının ardından 96 saat içinde yapılan müdahale, semptomların hafiflemesini sağlayacaktır. Virüslerden kaynaklı olan zona tedavisinde genel olarak antiviral ajana sahip ilaçlardan yararlanılmaktadır. Hastalık sırasında ağrı ve yanmaların olması gibi durumlarda krem ve ağrı kesiciler kullanılmaktadır. Yavaş patlayan kabarmaların zaman içerisinde kuruması ya da patlaması mümkündür.
Zona hastalığının tedavisi söz konusu olduğunda multivitamin gibi takviye gıdalardan yararlanmak mümkündür. Bunun nedeni bağışıklık sisteminin olabildiğince güçlendirilmesidir. Stresten uzak ve sağlıklı bir yaşam zona hastalığının oluşum riskini ortadan kaldıracaktır. Ağrıları şiddetli şekilde devam eden insanlar antikonvülzan ve akapunktur gibi tedavi yöntemlerinden yararlanabilmektedir.
Hastaların iyileşme sürecinde hastaların yaşının da etkisi büyüktür. Bu nedenle uzmanların kontrolünde yapılan iyileşme planında yaşa dikkat edilerek bireysel bir takvim hazırlanması en doğrusu olacaktır. Aynı zamanda dinlenme ile geçen bir hayat zona hastalarının iyileşme süreçlerinde önemlidir.
Zona Hastalarına Öneriler
Zonası olan insanlara öneriler aşağıda yer almaktadır. Bu önerilerden faydalanan insanlar zona hastalığının semptomlarını en hafif şekilde atlatabilmektedir:
- Ağrıların kontrol altına alınmasında uzman hekimin verdiği ilaçların periyodik şekilde kullanılması önemlidir.
- Zona tedavi sürecinde önerilen kremler ağrıların azaltılmasında önemli bir yere sahiptir. Ancak tedavi için sürülen kremlerin doktor onaylı olmasına dikkat edilmelidir.
- Zona hastalığının tedavisi sırasında vücutta kızarma, kaşınma ya da dökülmeler gözlenebilmektedir. Bu nedenle enfeksiyon oluşum riskinden uzak durulmalıdır.
- Hastalığın iyileşme sürecinde bol giysilerden ziyade dar giysilere yönlenilmelidir.
- Ellerin sık sık yıkanması ve hijyene dikkat edilmesi gerekmektedir.
- Hastaların sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürmesi hastalığın kolay atlatılmasında önemli bir paya sahiptir. Besleyici gıdaların tüketilmesi ve yağlardan uzak durulması da tedavi için önemlidir.
- Bol bol sıvı tüketmek her hastalığın ilacıdır.
- Fazla kafein içeren ürünler kararında tüketilmelidir.
- Kişilerin denize, havuza ya da saunaya girmesi önerilmemektedir. Bunun nedeni bu alanların enfeksiyon taşıma riskinin fazla olmasıdır.
- Kişilerin gebelik döneminde baş gösteren zona hastalığı bebekte suçiçeği oluşumuna eden olabilmektedir. Bu nedenle hamilelik sırasında zona hastası annelerin tanı ve tedavi sürecinin dikkatli planlanması önemlidir.
Kulakta Sıvı Birikimi
Kulakta sıvının birikimi “Efüzyonlu otit” olarak da bilinmekte ve tıp dilinde kullanılmaktadır. Ağrı ya da ateş olmadan kulak arkasında meydana gelen bu sorun insanları rahatsız edebilmektedir. Kulakta sıvı birikimi genel olarak orta kulakta oluşmaktadır.
Orta kulakta biriken sıvı yaygın olarak çocukluk çağında oluşmaktadır. Bu durum küçük yaşlarda oluşan işitme kayıpları için büyük bir risk faktörüdür. Kulakta sıvı birikimi, genellikle şiddetli belirtiler vermemektedir. Bu nedenle önemsenmemekte ve ilerleyen zamanlarda daha büyük sorunlara neden olabilmektedir.
Emzirme, sırt üstü yatma ya da sakız çiğneme esnasında ani hareketlerden kaçınma kulakta sıvı birikimini büyük ölçüde azaltan faktörlerdendir. Emzik kullanımı, yatarak emzirme, kreşe gitme, kalabalık aile, üst solunum yolu enfeksiyonlarının tekrarlaması, konjenital anomali oluşumu, yarık damak ve daha pek çok durum sıvı birikim riskini artırabilmektedir.
İnme Tanımı
İnmenin tanımı beyne ulaşan hayati damarların tıkanarak kanın ve oksijenin kesildiği ya da azaldığı durumlar şeklinde yapılabilmektedir. Bu durum bir beyin krizi olarak sınıflandırılmaktadır. Kan akımı kesilen hücreler hızla yok olmaya mahkumdur. İnme kaynaklı oluşan fonksiyonlar kalıcı ya da geçici kayıplar meydana getirebilmektedir. İnmede iki tür bulunmaktadır:
- İskemik inme: Damarların kan pıhtısı ya da plaklar şeklinde oluşması yağ birikintisi şekilde tıkanmalar meydana getirecektir. İskemik inmeler tüm inme vakalarının büyük bir bölümünü oluşturmaktadır.
- Kanayıcı inme: Beyinde oluşan kan damarlarının sızıntısı şeklinde oluşabilmektedir. Görülme riski iskemik inmeden daha az olan bu türde ölüm riski oldukça yüksektir.
İnme Belirtileri
İnmenin belirtileri aşağıdaki maddelerde açıklanmıştır. Aşağıdaki belirtilerden birine ya da birkaçına sahip olan bireylerin zaman kaybetmeden bir uzmana danışılması önerilmektedir:
- Yürüme sırasında yaşanan güçsüzlük,
- Denge ve koordinasyon sırasında oluşan kayıp,
- Sersemlik hissi,
- Kolun ve bacağın bir anda uyuşması,
- Vücudun herhangi bir bölümünde anlık olarak yaşanan güçsüzlük hissi,
- Nedensiz şekilde ortaya çıkan baş ağrısı,
- Ani beliren kafa karışmaları,
- Anlama sırasında ya da konuşma esnasında güçlük yaşanması.
Vertigo Teşhisi
Vertigo hastalığının teşhisi sırasında uzmanların hastalarının bazı cihazlardan geçmesini istemektedir. Bu cihazların başında manyetik rezonans ile ultrason yer almaktadır. Bu cihazlarda oluşan sonuçlara bağlı olarak baş dönmesinin ana nedeni anlaşılabilmektedir.
Baş dönmesi sorunu ile bir merkeze başvuran insanların belirtileri dikkatle araştırılmaktadır. Sorunun ana kaynağına inerek hastaların iyileşebilmesi mümkündür. Eksiksiz ve kişiye özel planlanan değerlendirmelerde şu testlerden yardım alınmaktadır:
- Baş sallama testi,
- VNG,
- Nistagmus,
- Odyometri,
- Dinamik post,
- Kalorik test.
Yukarda yer alan VNG son yıllarda yaygınlık kazanan bir testtir. Bilgisayardan yardım alınarak yapılan bu test sırasında özel gözlüklerden de yararlanılabilmektedir. Testin yapılma nedeni kişilerin göz reflekslerini değerlendirmek ve hastanın durumunu incelemektir.
Kalorik test VNG cihazının yardımı ile yapılan ve yine göz ile ilişkisi olan bir değerlendirme ölçeğidir.
Odyometri testi sayesinde kulakta oluşan duyusal kayıpların detaylı bir şekilde değerlendirilmesi sağlanmaktadır. Kaybın derecesi için frekans araştırması bu test esnasında yapılmaktadır.
Dinamik post: Bilgisayar ile gerçekleştirilen bu testin amacı bireylerin denge durumlarını ölçmektir. Dengenin net olarak değerlendirilmesi bu cihaz ile yapılmaktadır. Kantitatif bir değerlendirme yaklaşımını hedef alan cihaz, muayene sırasında bireylerin dik durmasını hedeflemektedir. Cihazın ana teması bir kabin ve platformdan oluşmaktadır. Hastanın yaptığı belirli düzey salınımlar hastanın durumunu değerlendirmektedir.
Vertigo Tedavisi
Vertigo hastalığının tedavisine başlanmadan önce yapılması gereken ilk şey vertigonun ana nedenini anlamaktır. Vertigo nedir ve buna benzer soruların cevaplarına ulaşıldıktan sonra tedavi seçenekleri değerlendirilmelidir. Vertigonun oluşum nedeni enfeksiyon kaynaklı ise tedavi seçeneği olarak antibiyotiklere yönelmek doğru olacaktır. Zona kaynaklı sorunlarda tedavi için antiviral ilaçlar kullanılmaktadır. Baş dönmesinin yalnız ilerlememesi ve bulantı ile bir arada yürümesi durumlarında antihistamik etkili ilaçları kullanmak en doğrusu olacaktır.
Vertigoyu çift taraflı hisseden insanlar kademeli bir programdan yardım alarak tedavi oluşturabilmektedir. Elektrostimülasyon metodu da kademeli programa ek olarak kullanılan tedavi seçeneğidir. Bu metot omurga sistemi ve denge arasındaki bağlantıyı etkilemektedir. Boyun bölgesinde oluşan hasarlar da bu yöntem sayesinde tedavi edilebilmektedir.
Kadınlarda da görülebilen vertigo, kulak kristallerinde kayma sonucunda meydana gelmektedir. BPPV ve buna benzer çeşitlere sahip olan vertigo, migren hastalığı ile paralel ilerler ise sıkıntılı durumlara yol açabilmektedir. Servikojenik vertigo, kadınlarda daha sık görülen ve boyundan kaynaklanan bir vertigo çeşididir.